top of page

Romalı Ermeniler: Hayhoromlar

Yazarın fotoğrafı: Oral ToğaOral Toğa

Anadolu’daki insan varlığının tarihi (Göbeklitepe gibi somut eserleri göz önüne alındığında) 12.000 yıl öncesine kadar tarihlenmektedir. Bu süreç içerisinde Hattilerden Hititlere, İyonyalılardan Perslere birçok milletin, kültürün, inancın eli bu topraklara değmiştir. Paganizm, Zerdüştlük, Hıristiyanlık, İslamiyet ve daha nice din ve mezhepler, çeşitli renkleriyle birlikte bu topraklarda var olagelmiştir. Bu durumun doğal bir sonucu olarak da farklılıklar Anadolu topraklarının en temel özelliklerinden biri olarak ön plana çıkmıştır. 19. yüzyılın her şeyi “tek tipleştiren” fikirleri ve olayları ile önce Mora’daki isyan ve sonra Kırım’daki savaşla birlikte büyük bir Müslüman nüfus Balkanlara ve Anadolu’ya sürülmüş ardından Kafkaslardan büyük bir Çerkez sürgünü gerçekleşerek Anadolu’ya zorunlu göç uygulanmıştır.

Çerkezlerin başlarına gelenleri Tanzimat dönemi romanlarında dahi takip etmek mümkündür. Zira romanlardaki kölelerin hep bir “Çerkez kızı” olmasının arkasında büyük bir trajedi yatmaktadır. Daha sonra gelişen olaylar, Balkanlardan çeşitli etnik gruplara ait yüz binlerce Müslümanın yerlerinden yurtlarından 15 gün gibi kısa bir sürede sökülüp atılmasıyla sonuçlanmıştır. Gerek Avrupalı devletlerin söylemlerinde gerekse yaşanan toplumsal sürtüşmeler sonucunda Kafkaslarda ve Balkanlarda yaşanan süreçlere benzer bir sürecin Anadolu’da filizleneceğine yönelik işaretlerin belirmesi sonrasında; önce 1915’teki olaylar gerçekleşmiş ardından Türk-Yunan mübadelesiyle karşılıklı olarak zorunlu göç yoluna gidilmiştir. Devletlerin aldığı bu kararların doğruluğu veya yanlışlığı bu yazının konusu olmadığından işin siyasî veya insanî boyutuna hiç girilmeyecektir.

Bütün bu kavga ve gürültüden önce Anadolu’da, Balkanlarda ve Kafkaslarda oldukça renkli ve zengin sosyolojik bir yapı söz konusuydu. Hiç kuşkusuz Ermeniler de bu renkli yapının temel taşlarından birisiydi. Aktarılanlara göre Ermeniler, Anadolu’ya Balkanlardan geçiş yapmış Hint-Avrupa soylu bir millettir. Trak-Frig soyundan gelmektedirler ve tarihçi Heredot’a göre Trakya kökenli olan Friglerin Urartu bölgesine yönelen bir koludur. İlliryalıların (Arnavutlar) baskılaması sonucu M.Ö. 6. yüzyılda Doğu Anadolu’ya göç etmişlerdir. Burada Urartular, Hurriler gibi eskiden var olmuş halkların bakiyesi ile Kafkas kökenli halklarla kaynaşarak bugünkü Ermeni toplumunu oluşturmuşlardır.


Bu millet kendisine “Hay” (Erm. Հայ) derken ülkelerini “Hayastan" (Erm.Հայաստան) olarak adlandırır. “Ermeni” ismi ise Antik Farsça’dan diğer dillere geçmiş bir sözcük olup ilk olarak İran-Kirmanşah’ta bulunan Bisutun (Behistun) yazıtında M.Ö. 510 tarihinde “Arminiya” olarak kayıtlara geçmiştir. Pers İmparatorluğu’ndaki (Ahamenişler) Arminiya Satraplığı’nda (Eyaleti) yoğun olarak yaşayan Ermenilerin İranlılar ile olan ilişkisi uzun yüzyıllar boyu süregelmiştir. Ahamenişlerin son dönemlerinde Arminiya Satraplığı’nın önemi iyiden iyiye artmış ve iktidar mücadelelerine sahne olmuştur. Büyük İskender’in Ahamenişlere son vermesiyle bir otorite boşluğu oluşmuş ve bölgede irili ufaklı krallıklar meydana gelmiştir. Böylece biri Aras Vadisi’nde diğeri Elazığ’da olmak üzere iki adet Ermeni Krallığı ortaya çıkmış, bundan hariç olarak Ermeniler, Amasya merkezde çıkan Pontus Krallığı gibi devletlerde de varlık göstermişlerdir.


Ermeniler kendilerini “Hıristiyan olmuş ilk halk” olarak tanımlar ve bundan gerçek anlamda gurur duyarlar. Bu konu Ermeni kimliğinin en temel yapı taşını teşkil eder. Buna ek olarak Surp Krikor Lusavoriç’ten de burada söz etmek gerekir. Zira Ermeniler için Lusavoriç adı büyük bir önem arz eder. Surp Krikor Lusavoriç (ya da Aziz Gregor), meşakkatli bir ömrün sonunda Ermeni halkını Hıristiyanlıkla tanıştırır ve 301 yılında Ermeni halkı onun önderliğinde Hıristiyanlığı resmi olarak seçer. Bu sebeple Ermeniler ona Lusavoriç, yani “Aydınlatan” unvanını vermişlerdir. Ermeni çoğunluğun takip ettiği “Gregoryen” mezhebi de Aziz Gregor’un (Surp Krikor) adından gelmektedir keza.


Elbette her toplum gibi Ermeni toplumu da homojen bir yapıdan ve yekpare bir kimlikten oluşmamaktadır. “Ermenilik” gerek inanç bakımından gerek dil bakımından gerekse siyasal yaklaşımlar ve yorumlar bakımından çeşitli grupları bünyesinde barındırmaktadır. Bu yazının esas konusu olan Hayhoromlar da bu çeşitlilik içinde var olmuş ilginç bir motiftir.


Hay, yukarıda da bahsedildiği üzere “Ermeni” demektir. "Ho" ve anlamına gelmektedir ve "Rom" ise “Rum”, yani “Romalı” demektir. Hayhorom Türkçeye kabaca “Ermeni-Rumlar” yahut “Roma Ermenileri” olarak çevrilebilir. Bu topluluk Ermenice konuşur lakin bağlı oldukları yer doğrudan Rum Ortodoks Kilisesi’dir. Yani özlerinde Doğu Romalıdırlar… Hayhoromlar, Orta ve Doğu Anadolu’da (Hususen Tokat bölgesinde) küçük gruplar halinde yaşamış olsalar da ağırlıkla bugün Erzincan’da bulunan ve Ermenice adı Agn olan Eğin’de (bugünkü adıyla Kemaliye) var olmuşlardır. Ermenice’de Agn, “göze, pınar” anlamına gelmekte olup Türkçede “Eğin” olarak kullanılmıştır. Diğer geniş Hayhorom Cemaati de Geyve civarında bulunurdu ve bu Hayhoromların da Eğin’den geldiği düşünülmektedir.

Eğin'den Bir Görünüm (19.yy)

Hayhoromlar Yunanca bilmezlerdi. Evlerinde, okullarında hep Ermenice kullanır, kilise ayinlerini Ermenice yaparlardı. Papazları da Rumca bilmez, sadece kilisede kullanılan başlıklar, eşyalar ve literatür Rum kilisesine ait olurdu. Arsen Yarman’ın aktarımına göre Badarak Ayini Rumca’dan Ermenice’ye çevrilerek Rum-Ortodoks kilise makamına göre okunurdu. Sadece Havadamk ve Surp Asdvadzı adı verilen ilahiler Rumca okunsa da Hayhorom cemaati bu ilahilerin dilinden anlamazlardı. Bu halk Gregoriyen Ermeniler tarafından “Yarım Ermeni” anlamına gelen “Dzat Hayer” veya “Armenyak” olarak adlandırılırdı. Nitekim yukarıda da bahsi geçtiği üzere Gregoryen Ermenilerin kendi mezheplerinin ve dinlerinin kimliklerindeki yerini ve önemini gösteren bir başka bir ipucu olarak düşünülebilir.

Yine Arsen Yarman’ın Ermeni tarihçi Arşak Alboyacıyan’dan aktardığına göre Hayhoromlar Bizans İmparatorluğu’nun asimilasyon politikaları nedeniyle veya Ortodoks olmanın getirdiği konjonktürel avantajlarından faydalanmak için Grek-Ortodoks ritüelleri kabul etmiş olabilirler. Zira Ortodoks Rum kilisesine bağlanmayan Ermenilerin ağır vergiler ve askerlik yükümlülükleri altında ezildiklerini ve bu süreç içerisinde bir kısım Ermenilerin Rum kilisesine bağlanarak Ortodoksluğu tercih ettiklerini kaydetmiştir. Hayhoromlar hakkında daha ilginç olan şey ise Yorgos İ. Anastasia’nın iddialarıdır. Zira o Hayhoromların Rumca bilmediğini ancak buna karşın Ermenice ve Karaman Türkçesi konuştuklarını iddia etmektedir. Öyle ki 1896 yılında Hayhorom kiliselerinde Karamanlıca ilahilerin daha fazla okunduğunu aktarmaktadır ki eğer bu iddia doğruysa Anadolu’da düşünülenden çok daha girift ilişkilerin ve alışverişlerin olduğuna dair önemli bir delil olabilir. Bu ilişkilerin niteliği, boyutu ve arkasında yatan sebeplerin varlığı akademik olarak masaya yatırılmalıdır. Zira (eğer iddia doğruysa) Yunancanın değil de farklı bir coğrafyada olmasına rağmen Karamanlıcanın varlık göstermesi düşündürücüdür.

Anastasiadas, Hayhoromların kökenleri hakkında üç tezden bahsetmektedir ve bu üç tez de birbirinden ilginçtir. Bunlardan ilki Hayhoromların dinsel ayrılıklar sonucu Ortodoksluğu tercih eden ve zamanla kendisini Rum kabul eden Ermeniler oldukları yönündedir. Bir diğer sav ise Ksenefon’un da bahsettiği M.Ö. 401’de Pers tahtını ele geçirmeye çalışan Kuroş için savaşan ancak onun öldürülüşüyle geri dönmeye çalışan Yunan paralı askerlerin bakiyeleridir. Bu sava göre Hayhoromlarn özetle “on binlerin dönüşü” esnasında orada kalan Greklerin bakiyesi olduğu ve zamanla Ermenileştikleri yönündedir. Son sav ise Hayhoromların yoğunlukla Eğin’de yaşamaları sebebiyle ortaya atılmıştır. Buna göre Eğin adı Atina yakınlarında bulunan Egina adasının adından gelmektedir. Hay-Horomlar da buradan gelen ve Eğin’i kurmuş olan koloni sakini halktır. Arsen Yarman’a göre en zayıf tez budur çünkü Eğin adı Agn adından gelmektedir ve yukarıda da bahsedildiği üzere Ermenice “kaynak” anlamına gelmektedir.

Bir Hayhorom Kızı

1830 yılında bölgeye gelip incelemelerde bulunan Eli Smith ve Harrison Gray Otis Dwight adında iki Amerikalı misyoner yaptıkları araştırmaları ve gözlemleri 1834 yılında Missonary Researches in Armenia adlı eserde toplamışlardır. İngilizce yazılan eserin ikinci cildinin 274 ve 275. sayfalarında Hayhoromlarlar şunları demektedirler:

Günümüzde Agn’da az sayıda Hayhorom cemaati bulunmaktadır. Konum olarak Arapgir’in kuzeyinde ve Fırat nehrinin batısında yer alır. Eçmiyazin şehrinde onlardan biriyle tanıştık. Kendisi bankerdi ve şimdiye kadar gördüğümüz en centilmen Ermenilerdendi. Bize aktardığına göre doğum yeri Diyarbakır’dan 30, Sivas’tan 30, Maden’den 16 saat mesafedeymiş. Yörede beş köy bulunur ve hepsi Ermenice konuşur fakat Rum kilisesine bağlı olup İstanbul’daki Rum Ortodoks Patriği’ne bağlı özel bir Metropolitleri bulunurmuş. Söylediğine göre Türk devleti tarafından geçmişte birçok ayrıcalıklara sahiplermiş. Ancak Rusların Erzurum’a gelişiyle birlikte kalkışma olmuş ve o zamandan beri kovuşturmadan çok çekmişler. Başka bir haber kaynağının aktarımına göre kilisedeki kitapları Ermeniceymiş ve Kudüs’e hacca gittiklerinde Rumların arzularına tersine, Ermenileri anlayıp Rumları anlamadıklarından Ermenilerin ayinlerine katılırlarmış. Agunsti’deki küçük klan yahut Agn’daki Ermeniler, iyi bilinmelerinin yanı sıra banker olmalarıyla da tanınırlar. Bazıları İstanbul’da bu konuda en zenginlerindendir. Bunlardan başka Rum kilisesine bağlı başka bir Ermeni topluluğu duymadık.

Bir Hayhorom Ailesi

Yukarıdaki “Yarım Ermeni” ifadesinden de anlaşılacağı üzere Hayhoromlar ile Gregoryen Ermenileri arasında elbette kimliksel farklılıklar, bazı ayrılıklar da bulunmaktadır. Örneğin bir anlatıma göre 1915 sürgününden dağlara kaçan bazı Ermeniler, kışın gelişiyle birlikte çok zor duruma düşerler ve içlerinden bazıları her türlü riski göze alarak köylerine geri dönmeye karar verir. Ne var ki döndüklerinde köylerine yerleşmelerine bizzat Hayhoromlar mâni olurlar. Çünkü Gregoryen Ermenilerin giderken arkada bıraktıkları mallara onlar sahip çıkmış ve el koymuşlardır. Ne var ki Hayhoromlar belki 1915’te topraklarından uzaklaştırılmasalar da çok geçmeden 1923’te Yunanistan’la yapılan mübadeleyle birlikte Karaman Türkleriyle aynı kaderi paylaşırlar ve Yunanistan’a gönderilirler. Tabiatıyla el koydukları mallar onlara da yar olmaz… Giden Hayhoromlar Yunanistan’da Eğriboz Adası’nda İstiea-Edipsos Belediyesi’ne bağlı Kastanoitissa Köyü’ne yerleştirilirler ve orada kendi deyimleriyle “Yeni Eğin Köyü”nü kurarlar. Bugün hala orada varlıklarına devam etmektedirler. Sonuç olarak bugün Hayhoromlar ve kültürel mirasları Karaman Türkleriyle benzer bir kaderi paylaşarak yok olup gitmiştir. Bu sebepledir ki onlar hakkında kaynaklar doyurucu bilgiler barındırmamaktadır. Geriye onlar hakkında yazılı ve görsel pek az şey kalmıştır.


Comments


IMG_3253.JPG

Merhaba!

Eğer yazılarla ilgili bir görüşünüz veya yorumunuz varsa aşağıdaki yorum kutucuğuna yorumunuzu bırakabilir veya iletişim bölümünden benimle temasa geçebilirsiniz.  Son olarak burada yayınlanan yazıların tamamı şahsi görüşlerim olup hiçbir kurumu veya kuruluşu bağlamadığını hatırlatmak isterim.

İyi okumalar dilerim.

bottom of page