
Kirman Saldırısının İran Kamuoyuna Etkisi ve Yaşananlar
Kasım Süleymani'nin öldürülmesinin dördüncü yıl dönümünde Kirman'da meydana gelen saldırı, İran kamuoyunu derinden sarsmıştır. İran İslam Cumhuriyeti tarihindeki en büyük terör saldırısı olarak nitelendirilen bu olay, toplumsal bir öfkeye yol açmış ve ülkede ciddi tartışmaların fitilini ateşlemiştir. Saldırının hemen ardından, İran basınında ve genel kamuoyunda "intikam" vurgusu güçlü bir şekilde dile getirilmiştir. Devrim Muhafızları Ordusu bir bildiri yayınlayarak “saldırının ülkede güvensizlik algısı yaratma amacı taşıdığını” bildirmiştir. İbrahim Reisi ise cenaze töreninde “Bugün girişim gücümüzün elinde olduğundan emin olun. İntikamın zamanını ve yerini bizim güçlerimiz belirleyecek.” diyerek bu saldırının yanıtsız kalmayacağını belirtmiştir.
Her şeyden önce, yaşanan saldırının İran için “sıradan” bir olay olmadığını anlamak önem arz etmektedir. Saldırı sonrasında İran'da ortaya çıkan toplumsal kolektif öfke dalgası, ülke genelinde ciddi bir huzursuzluk yaratmıştır. Özellikle olayın ilk başında ortaya atılan saldırganların Afgan olduğu yönündeki iddialar, halihazırda İran’ın hassas karınlarından biri olan mülteci meselesinin gündeme gelmesine sebep oldu ve Afganlara karşı şiddet eylemlerinin tetiklenmesine yol açabilecek bir atmosfer oluşturdu. Bu duruma müdahale etmek için İran basını ve hükümet yetkilileri, hızlıca pozisyon aldılar ve çeşitli kriz yönetimi ve kamu diplomasisi tekniklerini kullanarak toplumun öfkesini yatıştırmaya ve olası olayların önüne geçmeye çalıştılar. Saldırganların Afgan olduğu iddiası hızla yalanladı ve ardından gazetelerle “İran ile Afganistan’ın kardeşliğini”, “Suriye’de nasıl birlikte hareket ettiklerini”, “Kasım Süleymani’nin Afgan savaşçıların kabiliyetlerine olan takdirlerini” anlatan metinler kaleme alındı. Ne var ki bu durum İran basınında “göç politikamız sorunlu” minvalinde eleştirilerin gelmesine engel olamadı ve saldırıdan sonraki hafta boyunca özellikle ılımlı ve reformist cenaha yakın basında düzensiz göç meselesini eleştiren yazılar yayınlandı. Saldırganlar hakkında İçişleri Bakanlığı ve İstihbarat Bakanlığı başta olmak üzere İranlı yetkililer olayla ilgili detayları paylaştıkça konu sıcaklığını yitirdi ve tehlike böylece bertaraf edilmiş oldu.
Saldırının ilk günlerinde ortaya çıkan bu tehlike her ne kadar savuşturulmuş olsa da kamuoyundaki sesler ve eleştiriler son bulmamıştır. “Stratejik sabrın artık son bulduğu” ve “eyleme geçilmesi gerektiği aksi takdirde düşmana cesaret verileceği” yönünde çokça yazı basında yer almıştır. Saldırıdan beş gün sonra (7 Ocak) Cumhuri-yi İslami gazetesinde yayınlanan bir yazıda “Güvenlik Konuşarak Sağlanmaz” başlığı atılmış ve özetle önce kolluk gücü ve istihbarat birimlerinin güçlendirilmesi gerektiğini ardından kimsenin kimseyi korumadan bu olayda ihmali olan herkesin cezalandırılması gerektiği ifade edilmiştir. İlgili yazının son kısmında “Ülkemizin sorunlarından biri yaşanan herhangi bir olayda hiç kimsenin suçlu olmamasıdır! Bir güvensizlik yaşandığında veya Kirman gibi büyük bir terör suçu işlendiğinde herkes slogan atmaya ve konuşma yapmaya başlar ve tüm dikkatleri düşmana çevirir.” ifadeleri bulunmaktadır. Görüldüğü üzere İran’da kamuoyu baskısı saldırıyla birlikte hat safhaya çıkmıştır.
Suriye ve Irak Saldırılarının Verdiği Mesajlar
İran, 15 Ocak günü Suriye ve Irak’ta saldırılar gerçekleştirdi. Devrim Muhafızları Ordusu, bu saldırıları İran’ın düşmanlarına karşı verilmiş bir cevap olarak açıklamıştır. Keza Devrim Muhafızları Ordusu Hava Kuvvetleri Komutanı Emir Ali Hacızade basına verdiği demeçte Suriye saldırısının Kirman saldırısına cevaben, Irak saldırısının ise Suriye’de öldürülen iki DMO mensubunun intikamını almak için gerçekleştirildiğini belirtmiştir. Keza Kuzey Irak’ta vurulan noktanın hem casusluk hem de İran’daki özel operasyonlar için kullanılan çok sağlam bir yapı olduğu ve betondan bir sığınağın bulunduğunu söylemiştir. Hacızade buranın imhasıyla hem bu yapının hem de iki kat altındaki sığınak içindeki teknolojik cihazların yok edildiğini söylemiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ve basında da uzun bir şekilde tasvir edildiği üzere bu hamleyle İran, kararlılık ve intikam vurgusunu bu saldırılarla vermek istemiştir. Böylece hem DEAŞ’tan hem de Mossad’tan bir intikam alındığına yönelik söylem iç kamuoyunda ve dışarıya güçlü bir şekilde servis edilmiştir. Ancak bu saldırıların bir diğer yönü ise İran’ın kapasite gösterisidir. İran’ın özellikle balistik füze kapasitesine yaptığı büyük yatırım herkesin bildiği bir olgudur. Ancak geçmişte İran’ın bazı teşebbüslerinde gözlemlenen füzelerinin isabet oranının düşüklüğü ile İran’ın füze kapasitesi caydırıcılık noktasında bazı şüpheler uyandırmaktaydı. İran, Suriye’de bazı belli noktaları vurarak elindeki silahların menzilinin İsrail’e ulaşabileceğini göstermiştir. Keza bu menzildeki füzenin Hayber savaşına isnaden isminin “Hayber Şiken” olarak seçilmesi de tesadüfi değildir. Öte yandan bu saldırıların Türkiye sınırına yakın noktalara gerçekleşmesi, bazı analistler tarafından Türkiye’ye yönelik bir mesaj olarak yorumlansa da bu saldırılar Türkiye’ye değil, bölgedeki bütün güçlere verilmek istenen bir mesajı içinde taşımaktadır.
Irak saldırısıyla İran, görünürde istihbarat kabiliyetini sergilemiştir. Ancak vurulan yerin Mossad’la ilgili bir bağlantısı olduğuna dair sunulan deliller güçlü değildir. Keza İran basınında çıkan bazı fotoğrafların sonradan fotoşop olduğu anlaşılmıştır. Yine de İranlı makamlar bu iddialarında oldukça ısrarcıdırlar. Öte yandan bazı analistlere göre Erbil, İran’ın vurabileceği en rahat hedeflerden birisidir ve bu saldırıyla birlikte hem iç kamuoyuna “Mossad’tan intikam aldık” demekte hem de Kuzey Irak’a mesaj vermektedir. Son olarak İran füzelerinin isabet kabiliyetini göstermek istemiş olabilir.
Yine de İran için her iki saldırının da bir başka önemli mesajı kendi iç kamuoyuna verilen mesajdır. İran’da yaklaşık bir buçuk ay sonra meclis seçimleri olacaktır ve seçimlere katılım seviyesinin düşük olma ihtimali çok yüksektir. Bir yıla yakın süredir İran’da seçimlere katılımı artırmanın yolları aranmaktadır. Düşük katılımlı bir seçim, iktidarın meşruiyeti noktasında zafiyet görüntüsü vereceğinden İran’da en üst seviyeden katılım çağrıları yapılmaktadır. Öyle ki geçtiğimiz hafta Devrim Rehberi Ali Hamanei, Cuma İmamlarından katılımı artırma yönünde çağrı yapmalarını istemiştir. Kirman saldırısı gibi büyük bir saldırının yanıtsız kalması halkın hükümete ve devlete olan güvenini iyiden iyiye sarsmaması adına İran için hayati bir meseledir.
Pakistan Saldırısının Verdiği Mesaj
Bölge dinamikleri içerisinde artık bu tarz saldırılar “sıradan” olduğundan neredeyse kimse İran’ın birer “failed state” olan Irak ve Suriye’ye yaptığı operasyonlarına şaşırmamıştır. Esas şaşırtıcı hamle ertesi gün sabaha karşı Pakistan toprakları içindeki unsurlara yapılan hamle olmuştur. Zira İran-Pakistan ilişkilerinde kayda değer bir sorun yokken İran’ın Pakistan’ın egemenliğini ihlal ederek saldırıda bulunması dünya kamuoyunu şaşırttı. Pakistan’ın nükleer bir güç olmasının ötesinde Hindistan meselesinde sıklıkla vurgu yaptığı egemenlik konusundaki hassasiyetlerinin sınanması dünyanın dikkatini bu olaya çekti.
İran’ın Beluç ayrılıkçılarla yaşadığı mücadele on yıllardır süregelen bir konudur ve ufak tefek olaylar dışında İran İslam Cumhuriyeti tarihinde Pakistan’ın egemenliğini ihlal edecek derecede bir faaliyet görülmemiştir. Nitekim saldırının gerçekleştiği andan itibaren İran her kademeden isimle “Pakistan’la bir sorunumuz” yok mesajı vermiştir. Keza İran basını da o günden bu yana sayfalarca Pakistan ile İran arasında bir sorunun olmadığına yönelik yazılar yayınlamaktadırlar. Pakistan’ın karşı cevap olarak İran’ı vurması ve İranlı makamların “ölenler İran vatandaşı değildi” minvalinde bir açıklamayla konuyu kapatması, gerginliğin İran tarafınca hızlıca sönümlendirme arzusunu göstermektedir.
Peki o zaman bu saldırının amacı neydi? Bu saldırının diğer iki saldırı ile beraber değerlendirilmesi gerektiği ortadadır. Pakistan saldırısını sadece yaklaşan seçimlerle ve yıllardır toplumsal olaylar yaşaması nedeniyle iyiden iyiye kırılganlaşan toplumsal yapı bağlamında okumak oldukça eksik olacaktır. Esasında İran bu saldırıyla hem iç hem de dış kamuoyuna kararlılığını ve gerektiği takdirde ne tür riskler alarak işi ne boyutlara taşıyabileceğini göstermek istemiştir.
Babülmendep’teki Ensarullah güçlerinin faaliyetleri sebebiyle doğrudan İran’a yönelik tehditkar açıklamaların yapıldığı ve Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bu yana da bölgesel savaşın sıklıkla konuşulduğu böylesi bir zamanda İran, bu saldırıla birlikte füze kapasitesini, istihbarat kapasitesini ve kararlılık seviyesini ayrı ayrı harekatlarla ispatlamak istemiş ve bölgedeki aktörlere mesajlar vermek istemiştir. Bunun yanında iç politikadaki sıkışmışlık için de bir araç olarak kullanmış ve “intikam alındı” mesajı vererek yükselen toplumsal tepkiyi yatıştırmak için kullanmıştır. Ancak Pakistan’ı vurduktan sonra İran’ın sergilediği yaklaşım ve 20 Ocak’ta Şam'a düzenlenen hava saldırısında, İran güvenlik güçlerinin beş üst düzey mensubun öldürülmesi bu hamlelerin etkisini büyük ölçüde törpüler nitelikte olmuştur.
Comments