top of page

Fransa ve Orta Doğu - 2

Yazarın fotoğrafı: Oral ToğaOral Toğa

Fransa, Napoleon sonrası dönemde kendisinden oldukça yüklü gıda ithal ettiği Cezayir’i 5 Temmuz 1830’da ele geçirmesiyle Kuzey Afrika – Orta Doğu hattında ilk sömürgesini de ele geçirmiş olur. Bundan sonra Tunus ve Fas’ı da kontrol altına alacak olan Fransa, I. Dünya Savaşı sonuna kadar Orta Doğu’ya askeri varlığıyla giremez. Daha çok Kuzey Afrika’nın uç kesimlerinde bir üstünlük sağlar. İran üzerinde de ekonomik açıdan İngiltere söz sahibidir ve Rusya’yla etki alanı olarak ikiye parçalamıştır. (Cleveland, 2008) Dolayısıyla Fransa’nın Kuzey Afrika dışında 1920’ye kadar askeri anlamda Orta Doğu’da varlığından söz etmek zordur. Ancak ekonomik ve kültürel ilişkiler anlamında önceki yazıda da bahsettiğimiz kapitülasyonlar, öğrenci gönderimi ve misyoner faaliyetleriyle varlığını sürdürmektedir.

1920 sonrası savaşın galip tarafındaki Fransa, Orta Doğu’da Sykes – Picot’daki paylaşıma da uygun olarak Lübnan’ı, Hatay’ı ve Suriye’yi kapsayacak bir manda yönetimi (Mandat Français en Syrie) kurmuştur. Çukurova, Harran bölgesini de işgal ettiyse de karşılaştığı halk direnişi ve Türk ordusunun Yunanistan karşısındaki zaferleri ardından 1921’de Ankara Antlaşmasıyla buralardan çekilmiştir. Sonuç olarak Fransa, Haçlı Seferlerinden bu yana geçen uzun zamanın sonrasında Orta Doğu’ya ilk kez askeri anlamda da girmiştir.


İngiltere’nin dolaylı yönetiminden farklı olarak Fransa, bölgede büyük bir askeri birlik ve karmaşık bir Fransız sivil idareci hiyerarşisiyle desteklenmiş doğrudan bir yönetimi benimsemiştir. Buna göre yönetimi doğrudan bir sivil komisere devrederek yerel politikacılara pek bir söz hakkı bırakmamıştır. Dolayısıyla bu sistemin yerel düzlemde bir karşılığı olmamış ve 1946’da bölgeden çekildikten sonra fazla ayakta kalamamıştır. (Cleveland, 2008).


Fransızların Altı Bölgeye Ayırdığı Bölünmüş Suriye Haritası

Bağımsızlıklarına Kadar Suriye ve Lübnan – Fransa İlişkileri


Fransa bölgede tam bir böl ve yönet politikası izlemiştir. Bölgeyi etnik ve dini gruplara bölerek Şam Devleti, Halep Devleti, Nusayri Merkezli Alavi Devleti, Dürzi merkezli Cebel-i Duruz Emirliği, Hatay Cumhuriyeti ve Lübnan Devleti olmak üzere altı yapılı bir yönetim oluşturmuştur.[35] William Cleavland’a göre Fransa’nın Levant’ta bulunmasının ekonomik sebebi, Osmanlı’nın son yıllarında Fransız şirketlerinin demiryollarına, liman tesislerine ve ticarete yaptığı çok büyük yatırımlardır. Orta Doğu’da İngiliz etkisine karşı denge kurmayı gerektiren stratejik ihtiyacın yanı sıra, imparatorluk yanlısı çevreler Fransa’nın Kuzey Afrika’daki varlığının yanında Levant’ta da bir yer edinmedikçe Akdeniz devleti olamayacağı inancında olmuşlardır. (Cleveland, 2008)


Fransa’nın Suriye’deki politikası büyük, masraflı ve çoğunlukla epey hantal bir bürokrasiyle uygulanmıştır; bunu her alana giren bir istihbarat servisi ve 15 bin mevcutlu “Armee du Levant” garnizonu desteklemiştir. İdari yapının en tepesinde, merkezi Beyrut’ta olan Suriye ve Lübnan yüksek komiseri vardır. Her Suriyeli yetkilinin başında en küçük ayrıntılar üzerinde bile veto hakkı olan bir Fransız danışman vardır. Ancak yerli Suriyeli subay yetiştirilmesine, bürokrasiden daha çok önem verildiği görülmektedir.[37]


Levant'daki Fransız askeri birliği

Suriye’de 1925 yılında büyük bir isyan baş göstermiştir. Dürzî reisi Sultan Atraş liderliğinde bir grup Dürzî, Fransızları Cebel-i Duruz’dan atmayı başarmıştır. Dürzîlerin bu başarısı Suriye’nin çeşitli yerlerinde heyecana sebep olmuştur ve isyan tüm Suriye geneline yayılmıştır. İsyan Fransız ordusuna 1927’de gelen büyük destek kuvvetine kadar sürmüştür. Ekonomik ve insani açıdan yıkıcı bir miras bırakmıştır. 6 bin Suriyeli ölmüş, binlercesi evsiz kalmış, Şam’ın ticaret merkezi kısmen harabeye dönüşmüştür. Bu durum Fransa’nın Suriye’yi kontrolünden vazgeçirmese de planlarını değiştirmiştir.(Cleveland, 2008) Büyük isyan sonrası Suriye’de belli dengelerde değişiklik olmuştur. Suriye’nOsmanlı bakiyesi olan önemli ailelerinin başı çektiği Milli Blok adında bir siyasi oluşum kurulmuştur. Milli Blok’un önde gelenleri Suriye’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü istemekle birlikte bu geri çekilme sonrası güçlerini de kaybetmek istemişlerdir. Fransa ise 1925’teki isyanın yinelenmemesi için Milli Blok’la birlikte çalışmaya taraftar olmuştur. Milli Blok liderleri manda döneminde pek az idare deneyimi elde edebilmişlerdir. Fransa’nın Suriye için gelecekteki niyetlerini belirten bir anlaşmaya yanaşmamaları ve yerel özerklik kurumlarının gelişmesine izin vermekteki isteksizlikleri, Suriye siyasal çevrelerinde düş kırıklığı yaratmıştır. Seçilen Suriye Kurucu Meclisi 1929’da bir anayasa hazırlamış, ancak Fransa bu belgeyi reddedmiştir. Fransa bir yıl sonra Suriye’ye kendisi bir anayasa hazırlamıştır. Buna göre, Fransa’nın manda yetkisi devam ediyor böylece Suriye’nin Fransız manda ayrıcalıklarına müdahale etmesinin önüne geçiliyordu. Bundan sonraki altı yıl boyunca Suriye cumhurbaşkanları ve başbakanları makamlarını korumuşlar ve Suriye Meclisi yıllık toplantılar yapmıştır. Ancak Fransa’nın Suriye’deki yasaları veto etme yetkisi Suriye’deki siyasal hayatı bir komediye çevirmiştir. Tüm bunların dışında Fransızların Suriye’nin kendi toprağı olarak gördüğü Hatay’ı Türkiye’ye vermesi Suriyelilerin tepkisini çekmiştir. (Cleveland, 2008) Lübnan’da ise durum farklıdır. General Gouraud 1920’de Büyük Lübnan’ın doğuşunu ilan ederken, amacı Maruni toplumunun bir Suriye Müslüman devleti içine katılmamasını garantiye almaktır (Cleveland, 2008). Fransa’nın Lübnan’daki politikaları tamamen din bazlıdır. Yönetimi sırasında bu farklılıktan çıkacak siyasi karmaşayı kullanmak istemiştir. Maruniler, Lübnan’ı kendi anavatanları ve kendilerini de Fenikelilerin torunları olarak gördüklerinden Arap

Maruni siyasetçi Emile Eddé (1883-1949)

coğrafyasının bir parçasından çok kendilerini Akdenizli olarak görmektedirler. Müslümanlar ise kendilerini kesinlikle Arap coğrafyasının bir parçası olarak tanımlamaktadırlar. Marunilerin Fransa’ya karşı olan yumuşak tutumu sayesinde burada anayasal sisteme geçmek Suriye’ye göre daha kolay olmuştur. 1926’da Lübnan Cumhuriyeti kurulmuştur. Ancak manda hala yürürlükte kalmış ve ülkenin dış ilişkileri Fransa’nın kontrolünde olmuştur. Her bakanlıkta bir Fransız danışman bulunmuştur. 1930’larda Maruni siyasetçi Emile Eddé ve Bişara el-Huri’nin isimleri ön plana çıkmıştır. Eddé Lübnan’ın çıkarlarını Araplarda değil, Fransa’da olduğu görüşündeyken el-Huri ülkedeki Müslümanlarla anlaşılmadan bir gelecek kurulamayacağını savunmaktadır (Cleveland, 2008).


Bütün bu tartışmaların sonunda 1937 yılında Temsilciler Meclisi Eddé’yi Cumhurbaşkanı olarak seçmiştir. Eddé de Müslüman Hayreddin el-Ahdab’ı başbakanlığa getirmiştir. Bu sistem 1980’lerin sonuna kadar devam etmiştir. Fransa’nın 2. Dünya Savaşı sonrasında işgale uğraması ve Vichy hükümetinin kurulması İngiltere’yi bölgedeki Alman nüfusu

Charles de Gaulle (1890-1970)

hakkında kaygılandırmıştır. Bu sebeple Charles de Gaulle’le işbirliğine gitmişlerdir. 1943’te yapılan seçimlerde Fransa’nın Suriye ve Lübnan’ın içişlerine müdahalesi halkça ret edilse de Fransa bunu kabul etmemiştir. Fransız İmparatorluğu’na inanan de Gaulle Fransız çıkarlarını burada korumak istemiştir. Savaş bittikten hemen sonra da buradaki garnizonları genişletmeye başlamıştır. 1920’lerdeki kötü anıların canlanmasıyla birlikte Fransız karşıtı olaylar yükselmiş ve Fransızlar şiddete şiddetle karşılık vermişlerdir. Şam’ı havadan ve karadan bombalamışlar ve 400 kadar sivil ölmüştür. İngiltere’nin müdahalesi sonucu ateşkes ilan edilmiş ve Fransa, 1941’de resmen bağımsızlıkları tanınan Suriye ve Lübnan’daki askeri varlığını sonlandırmıştır (Cleveland, 2008). Fransa, benzer tutumu Cezayir’e karşı Cezayir Bağımsızlık savaşında da göstermişse de bu kez Cezayir işgalini sonlandıran isim de Gaulle olmuştur.

2. Dünya Savaşı’ndan Arap Baharı’na Kadar Olan Süreçte İlişkiler

Nazi işgali Fransa’da onarılması zor yaralar açtığından ilk 30 yıl içerisinde Fransa’yı Orta Doğu siyasetinde çok aktif bir rolde görmek zordur. Bunda belki de en büyük istisna Süveyş Krizi’dir. 1956 yılında Süveyş’in millileştirilmesi sonucu ekonomik çıkarlarını korumak adına Nasır’a karşı İngiltere ve İsrail’le birlikte Fransa aktif rol oynamıştır. Bunun dışında Fransa’nın aktif bir Orta Doğu siyaseti izlediğini söylemek zordur. İçişlerini toparladığı 1960’ların sonuna doğru 2. Dünya Savaşında yaşadığı aşağılanmayı unutmayan Fransa, Nato’dan ayrıldığı gibi İngiltere’nin Avrupa Topluluğuna girme talebini de iki kez veto etmiştir. Bu durumun onu genel politikada göreceli olarak yalnızlaştırdığını söyleyebiliriz. Hatta bu politikanın da etkisiyle 1973’te patlak veren petrol krizinden Yom Kipur’da İsrail’e açık destek vermemesinden dolayı İngiltere ve Fransa bölgeden düzenli bir şekilde petrol ithal edebilmişlerdir (Chitadze, 2012).

1990 sonrası Soğuk Savaş’ın bittiği tarihlerde Fransa’yı diğer Avrupa ülkeleriyle birlikte 1. Körfez Harekatı’na destek verirken görmekteyiz. Zaten bu tarihten bir süre sonra Avrupa Birliği’nin kurulmasıyla birlikte özelde Fransız dış politikasının artık Avrupa’nın genel politikasından çok da sapmadığını söyleyebiliriz. 2000’li yıllara girdiğimizde Fransa, 11 Eylül sonrasında Amerika’nın Afganistan’a ve Irak’a müdahalesinde de NATO’yla birlikte hareket ederek bölgeye asker göndermiştir. Bundan başka olarak 2006’daki Lübnan Krizi’nde ABD ile birlikte ortak bir ateşkes önerisini BM Güvenlik Konseyi’ne sunmaları, Fransa’nın bölgede var olduğunu gösterme gayretleri arasında görülebilir.

İsrail – Fransa ilişkilerine de çok kısa değinecek olursak, İsrail’in kurulduğu bölge İngiliz mandası altında olduğundan İngilizler bölgede Fransa’ya oranla daha aktif bir siyaset gütmüşlerdir denilebilir. Bunun dışında Fransa’dan İsrail’e ciddi bir Yahudi göçü olmuştur. Bu Yahudiler hala daha Fransa’da ekonomik ve siyasi olarak gücü ellerinde tutmaktadırlar. Dolayısıyla Fransa İsrail’e karşı zaman zaman çekimser davransa da aleyhinde de hareket etmemektedir. Lübnan Krizi’nde olduğu gibi zaman zaman taraflar arasında arabuluculuk görevi üstlenmektedir. Bu iki ülke yukarıda da bahsettiğimiz Süveyş Krizi’nde gördüğümüz üzere çıkarları doğrultusunda birleşebilmektedir. 2010’lu yıllarda ise İsrail için Fransa’nın önemi İran’ın nükleer programına karşı ihtiyaç duyduğu desteği kazanmaktır. Netanyahu ile Hollande arasında yapılan görüşmelerde bu destek ihtiyacı sıklıkla dile getirilmiştir.[1]

Bize göre Fransa’nın İsrail için bir başka önemi İran üzerinde ekonomik olarak yaptırım yapabilecek bir ülke olmasından ileri gelmektedir. Zira Fransız Total şirketinin İran’da ciddi bir yatırımı vardır ve Fransa’nın ekonomik olarak İran’la dolaylı veya direkt yollarla ticari ağı diğer Batılı ülkelere oranla (Belki Almanya istisna olarak gösterilebilir.) daha geniştir. İsrail nükleer program çerçevesinde Fransa’nın da desteğini alarak İran’a karşı kozunu güçlendirmek istemektedir.

Arap Baharı ve Sonrası Gelişen Olaylarda Fransa’nın Tepkisi ve Rolü[2]

2010 yılında Arap Baharı patlak verdiğinde kimse Arap dünyasından bu derece büyük bir toplumsal hareket beklemiyordu. Fransa içinse bu olayın önemi ilk önce Tunus, Cezayir, Fas gibi kendi etki alanında gördüğü ve bugün çok aktif bir ticaret ağına sahip olduğu eski sömürgesi olan devletlerde patlak vererek bütün Arap coğrafyasına yayılmasıdır. Tunus’ta Yasemin Devrimi ile iktidardaki Zeynel Abidin bin Ali devrilmiş, Cezayir’de 19 yıllık olağanüstü hal kaldırılmış, Fas’ta Kral VI. Muhammed tarafından çeşitli tavizler kopartılmıştır. Tüm bunların bir anda olması Fransa’nın ve Avrupa’nın tutumunda belirsizliğe sebep olmuştur. Önce hükümet yanlısı söylemler geliştirirken ardından göstericilerden yana bir tutum takındıklarını söyleyebiliriz. Ayrıca tüm bunlar olurken bir başka unsur da Fransa içinde gerçekleşen destek protestolarıdır. Bugün Fransa’da Orta Doğu’dan iltica etmiş yüz binlerce göçmen bulunmaktadır. Tüm bu olaylar yaşanırken bu göçmenler de Fransız sokaklarında halklarına destek amaçlı küçük çaplı eylemler düzenlemişlerdir. Tunus, Cezayir ve Fas’ta olan olayların dışında Fransa’nın Libya’da takındığı tutum önemlidir. Paris’te BM temsilcileri, İngiltere, Amerika ve Almanya’nın katılımıyla 19 Mart 2011’de bir zirve toplanmış ve bu zirvede Libya’ya müdahale tartışılmıştır. Zirve devam ederken Fransız keşif uçakları Libya üzerinde uçmaya başlamış ve Libya sınırını resmen ihlal etmiştir. İlerleyen saatlerde ise ABD füzeleri Libya’yı vurmaya başlamıştır. Operasyon neticesinde Kaddafi güçleri zayıflatılmış ve ülkenin kontrolü isyancıların eline geçmiştir. Libya, Suriye’yle beraber

Arap Baharı Haritası

(Mısır’daki darbe ve sonrası gelişmeleri saymazsak) bölgede iç savaşa giden iki ülkeden birisidir. Bu müdahalenin sebepleri çeşitli tartışmaların konusu olmakla birlikte benzer çözümsüzlüğün Suriye’de de yaşanması, Suriye’ye de bir müdahale ihtimalini gündeme getirmiştir. Obama ve Hollande’ın “Kırmızı çizgi” olarak belirttiği kimyasal silahların kullanımı sonrasında müdahale ihtimali ciddi olarak masaya yatırılmıştır. Özellikle Fransa’da Hollande hükümeti müdahale edilmesi gerektiğini ısrarla savunsa da gerek NATO üyesi ülkelerin halklarının ve parlamentolarının karşı tutumu, gerek İran ve Rusya’nın karşı çıkışları sebebiyle müdahale askıya alınmıştır. ABD Genel Kurmay Başkanı Dampsey, müdahale ile ilgili Temsilciler Meclisi’nde yaptığı konuşmada bu saldırının hiçbir çıkar sağlamayacağı ve çözümsüzlüğü çözmeyeceğini belirtmesi [3], İngiliz Parlamentosu’nun müdahaleye yetki vermemesi, Fransa’yı mevcut sorunla yalnız bırakmıştır. Bugünkü duruma bakıldığında Suriye iç savaşı kendi dinamikleri içerisinde kendi başına bırakılmış gibi görünmekle birlikte Fransa’nın gelişen olayları yakından takip ettiğini söyleyebiliriz.

Sonuç Fransa – Orta Doğu ilişkilerinin tarihi 1300 yıldan fazladır. Merceği bu ilişkilere ne kadar yaklaştırırsak, ilişkilerde de o derece detay ve giriftlik görmek söz konusudur. Dolayısıyla biz bu çalışmaya ne kadar yazarsak yazalım, kapsamıyla ve açıklamalarıyla ne yazık ki yetersiz kalacaktır. Ayrıca bu ülke, özellikle ekonomik olarak bin yıldır bifiil buradadır ve buradaki Hıristiyan kökenli halklarla ilişkileri çok iyidir. Bir dönemin baskın dilinin Fransızca olması, özellikle Orta Doğu aydınlarının Paris’e eğitime gitmeleri vb. yönleriyle de kültürel yönden bölge üzerinde çok baskın bir rol üstlenmiştir. Bir Batı Avrupa ülkesi olmasına rağmen gelişen ticari ihtiyaçlar çerçevesinde Fransa, Orta Doğu’ya ilgisini hiç kesmemiştir. Hep bir şekilde bölgede bulunmak istemiştir. Bölgeye ilgili başka bir ülke olan İngiltere’yle birlikte kıyasıya bir rekabete girmiş ve Mısır’ı kaybetmesiyle birlikte de işler aleyhine dönmeye başlamıştır. Bugün Arap Baharı ve etkileri hala sürerken takındığı tavır, bahsettiğimiz bu ilginin sönmediğinin ve ekonomik çıkarlarını korumak adına bölgeye askeri müdahale dahil her şeyi masaya koyabildiğinin kanıtıdır.

Dipnotlar [1] Star Gazetesi. (2013). İsral’in Son Umudu Fransa. http://haber.stargazete.com/dunya/israilin-son-umudu-fransa/haber-807127 Haber Türk. (2013). Netanyahu Holande ile Görüştü. http://www.haberturk.com/dunya/haber/895377-netanyahu-hollande-ile-gorustu [2] Bu bölümde faydalanılan kaynaklar: Hürriyet Gazetesi. (2013). Planet. http://www.hurriyet.com.tr/planet/17317886.asp?gid=286 Vatan Gazetesi. (2013). Gündem. http://haber.gazetevatan.com/Haber/366173/1/Gundem Hürriyet Gazetesi. (2013). Dünya. http://www.hurriyet.com.tr/dunya/17315295.asp?gid=373 Hürriyet Gazetesi. (2013). Planet. http://www.hurriyet.com.tr/planet/17319157.asp?gid=373 Hürriyet Gazetesi. (2013). Planet. http://www.hurriyet.com.tr/planet/17315721.asp?gid=373 Haber Türk. (2013). ABD Füzeleri Vuruyor. http://www.haberturk.com/dunya/haber/612147-abd-fuzeleri-vuruyor Vatan Gazetesi. (2013). Libya’ya Operasyon Başladı http://haber.gazetevatan.com/libyaya-operasyon-basladi/366112/30/Dunya Hürriyet Gazetesi. (2013). Dünya. http://www.hurriyet.com.tr/dunya/17320743.asp?gid=373 CNN. (2013). Libya Civil War http://edition.cnn.com/2011/WORLD/africa/03/20/libya.civil.war/index.html?hpt=T1&iref=BN1 Hürriyet Gazetesi. (2013). Planet. http://www.hurriyet.com.tr/planet/24591247.asp Türkçe Haberler. (2013). Suriye – Rusya. http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/09/130905_g20_suriye_rusya.shtml Bloomberght. (2013). Suriye’ye Asker Müdahale Tartışılıyor. http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1415383-suriyeye-askeri-mudahale-tartisiliyor Milliyet Gazetesi. (2013). Suriye’ye Askeri Müdahale Olacak http://dunya.milliyet.com.tr/suriye-ye-askeri-mudahale-olacak/dunya/ydetay/1757029/default.htm NTV. (2013). [3] http://www.ntvmsnbc.com/id/25461840/ Kaynakça Altuniş Gürsoy, B. (2006) Türk Modernleşmesinde Sefir ve Sefaretnamelerin Rolü. Bilig, (36) 139-165. Ay, M. (2007). Paris Mekteb-i Osmanisi’nin Kuruluş, Amaç ve İşlevi[Yayımlanmamış yüksek lisans tezi]. Ankara Üniversitesi. Bardın, J.P. (1960). L’agriculture Française, La France D’Ajourd’hui Son Visage. Sa Civilisation. Chıtadze, N. (2012) The Role of the OPEC in the International Energy Market. International Black Sea University Journal of Social Science, 1(1), 5-12. Cleveland, W.L. (2008). Modern Ortadoğu Tarihi. (Çev. M. Harmancı). Agora. Curtıus, E.R. (1938). Fransız Medeniyeti. (çev. S. Eyüboğlu). Devlet. Friedman, I. (1917). Germany, Turkey and Zionism, 1897 – 1918. At the Clarendon. Holt, P.H. (1980). Egypt and the Fertile Crescen A Political, 1516 – 1922. Cornell University. Joinville, J. (2002) Bir Haçlının Hatıraları. (çev. C. Kanat). Vadi. John P. S. (1977). France and Ottoman Lebanon 1861-1914, The Middle East Centre St. Antony’s College Oxford, Ithaca. Karal, E. Z. (1970). Osmanlı Tarihi. TTK. Kocabaş, S. (1990). Tarihte Türkler ve Fransızlar. Vatan. Ludwıg, E. (1972). Napoleon. (Çev. M. Kabaağaç). Ak. Maalouf, A. (2011). Arapların Gözünden Haçlı Seferleri. (Çev. A. Berktay). YKY. Mange, A. A. (1940). The Near Eastern Policy of the Emperor Napoleon III.The University of Illinios. Mason, H. (1970). Reflections on the Middle East Crisis. Haguex, Mouton. Nureddin A. A. (2010). Endülüs Tarihi. Ensar. Özdemir, M. (2012). Endülüs Müslümanları Kültür ve Medeniyet. Türkiye Diyanet Vakfı. Price, R. (2012). Fransa’nın Kısa Tarihi. (Çev. Akpınar Ö.) Boğaziçi Üniversitesi. Şişman, A. (1965). Tanzimat Döneminde Fransa’ya Gönderilen Osmanlı Öğrencileri. TTK. Türkiye’nin Dış Temsilcilikleri Bulunan Ülkeler Hakkında El Kitabı - Avrupa Ülkeleri 1. Kitap. (1988). Dışişleri Bakanlığı. Tibawi A. L. (1969). A Modern History of Syria Including Lebanon and Palestine. Macmillan St. Martin’s. Türk Ansiklopedisi. (1985). Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.


Bu yazı 2013 yılında yazılmış olup iki bölüm halinde KAF'ta yayınlanmıştır.

Comments


IMG_3253.JPG

Merhaba!

Eğer yazılarla ilgili bir görüşünüz veya yorumunuz varsa aşağıdaki yorum kutucuğuna yorumunuzu bırakabilir veya iletişim bölümünden benimle temasa geçebilirsiniz.  Son olarak burada yayınlanan yazıların tamamı şahsi görüşlerim olup hiçbir kurumu veya kuruluşu bağlamadığını hatırlatmak isterim.

İyi okumalar dilerim.

bottom of page